Her Boşanma Davasında Manevi Tazminata Hükmedilir Mi?
Türk Medeni Kanunu’nun 174. Maddesinde boşanma davası sonunda kusurlu olan taraf aleyhine manevi tazminat öngörüleceği kabul edilmiştir. Madde metni aynen şu şekildedir:
“Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.”
Uygulamada da çoğunlukla boşanma davasında kusurlu bulunan taraf aleyhine manevi tazminat hükmedileceği zannedilir. Ancak Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun vermiş olduğu 2022/120 E. 2023/378 K. sayılı ve 26.04.2023 tarihli kararı ile hukuki durumun zannedildiği gibi olmadığına karar vermiştir.
Karar metni aynen şu şekildedir:
“Genel boşanma sebeplerini düzenleyen 4721 sayılı Kanun'un 166’ncı madde hükmü somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş birçok konuda evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime takdir hakkı tanımıştır. Dolayısıyla olayın özellikleri, oluş biçimi, eşlerin kültürel ve sosyal durumları, eğitim durumları, mali durumları, eşlerin birbirleri ve çocukları ile olan ilişkileri, yaşadıkları çevrenin özellikleri, toplumun değer yargıları gibi hususlar dikkate alınarak evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı tespit edilecektir.
Diğer yandan, boşanma, bozucu yenilik doğuran bir karar niteliğinde olup, boşanma kararının kesinleşmesiyle evlilik birliği sona erer. Boşanmanın eşler bakımından kişisel ve malî olmak üzere birtakım sonuçlarının bulunduğu kuşkusuzdur. Manevi tazminat talebi de boşanmanın eşlerle ilgili malî sonuçlarındandır.
Türk Medeni Kanunu'nun 174’üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre boşanma sonucunda manevi tazminata karar verilebilmesi için diğer koşullar yanında manevi tazminat talebinde bulunan tarafın, boşanmaya sebep olan olaylar nedeniyle kişilik haklarının saldırıya uğraması gerekir.
Kişilik hakları, bir bütün olarak kişinin maddi ve manevi varlığıyla ilişkili ve bu varlığın geliştirilmesini hedefleyen haklar ve özgürlükler olarak tanımlanır. Bu haklar; kişiliğe bağlı, dokunulamaz, devredilemez ve vazgeçilemez haklardır. Kişilik haklarının mutlak bir hak oluşu, hak sahibine, bu hakka ve hakkın içerdiği değerlere herkesin saygı göstermesini isteme, kişisel değerlerin korunmasını herkesten isteme, yasaların, kamu düzeninin ve genel ahlak ile adabın çizdiği sınırlar içerisinde dilediği gibi kullanma hakkı verir. Kişilik hakkı kavramı; kişiyi var eden, kişiliğini serbestçe geliştirmesini sağlayan, diğer kişilerden farklılığını temin eden bütün değerler üzerindeki haktır. Yaşam, vücut bütünlüğü, özgürlükler, şeref ve haysiyet, özel yaşam, isim, resim gibi kişisel varlıklar üzerindeki haklar kişilik hakkını ifade eder. Bu varlıklara yönelen saldırılar ise kişilik hakkının ihlali sonucunu doğururlar.
Kişilik haklarının korunmasına ilişkin temel düzenleme 4721 sayılı Kanun'un 23, 24 ve 25 inci maddelerinde yer almakta; 6098 sayılı Kanun'un 58 inci maddesi ile bu düzenlemeler tamamlanmaktadır. Ancak bu genel korumanın dışında bazı kişisel değerleri koruyan özel hükümler de bulunmakta olup, 4721 sayılı Kanun'un 174’üncü maddesi bu hükümlerden biridir.
Eldeki davada; eşler arasındaki nikâh işleminin tamamlanmasının ardından tarafların aileleri arasında düğün masraflarının kimin tarafından yapılacağına ilişkin tartışma yaşandığı, bu olay nedeniyle erkeğin eşinin bakire olmadığını kabullenmiş olmasına rağmen düğün yapmaya yanaşmadığı, boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin tam kusurlu olduğu, kadından kaynaklanan kusurlu bir davranışın bulunmadığı gerekçesiyle boşanmaya karar verilmiştir. Özel Daire ile Bölge Adliye Mahkemesi arasındaki uyuşmazlık, erkek eşe yüklenen kusurlu davranışlar nedeniyle kadının kişilik haklarının saldırıya uğrayıp uğramadığı noktasında toplandığına göre hangi durumlarda kişilik haklarının saldırıya uğramış sayılması gerektiği ve Yargıtayın boşanma nedeniyle manevi tazminatı gerektirmeyen davranışlara ilişkin uygulamasında sıklıkla karşılaşılan eylemlerin açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
Yargıtayın manevi tazminatı gerektirmeyen evlilik birliğine ilişkin uygulamalarına göre salt boşanma kararı verilmiş olması olgusu nedeniyle manevi tazminat verilemez. Yargıtaya göre salt boşanmış olmak, kişilik haklarına saldırı niteliği taşımaz. Boşanma kararı verilmiş olması manevi tazminat ödenmesine gerekçe yapılamaz. Zira evliliğin sona ermesi, tek başına kişilik haklarına saldırı olarak kabul edilemez. Aynı şekilde birlik görevlerini yerine getirmemek, evin ihtiyaçları ile ilgilenmemek, ev kirasını veya faturaları ödememek, evi sebepsiz terk etmek, eve bakmamak, eve geç gelmek, bağımsız konut temin etmemek, birlikte yaşamaktan kaçınmak, çalışmamak, sık iş değiştirmek, mali yükümlülükleri yerine getirmemek, dava açarak fiili ayrılığa sebebiyet vermek gibi kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu kabul edilmeyen kusurlu davranışlar nedeniyle manevi tazminat ödenmesine karar verilemez.
Tüm bu anlatılanların ışığı altında somut olaya gelindiğinde; tarafların 24.05.2017 tarihinde nikâh işleminin tamamlanmasının ardından tarafların aileleri arasında düğün masraflarının kimin tarafından yapılacağına ilişkin tartışma yaşanması nedeniyle düğün merasiminin yapılmadığı eldeki davada erkeğin kusurlu davranışları nedeniyle kadının kişilik haklarının saldırıya uğramadığı belirgin olup, kadın yararına manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.”
Yukarıdaki Yargıtay kararından da anlaşılacağı üzere boşanmada kusur olarak kabul edilecek bazı davranışlar manevi tazminatı doğurmayacaktır. Çünkü bu davranışlar karşı tarafın kişilik haklarına saldırı kabul edilmemektedir.
O halde her boşanma davasında kusurlu olan taraf aleyhine her zaman manevi tazminat hükmedilmeyeceği somut olaydaki kusuru oluşturan davranışların aynı zamanda karşı tarafın kişilik haklarını da zedelemesi gerektiği ortadadır.